Pages

  • Ana Sayfa
Instagram Pinterest Tumblr x Facebook Youtube Bloğu Takip et
Huzeyfe
  • Ana Sayfa
  • Kitaplarım
  • İzlediklerim
  • Müziklerim
  • Bahçem
  • Yazılarım
  • Blog İpuçları
  • Bana Ulaşın
" Elbette Rabbin seni imtihan edecek ve geçmez dediğin ne varsa geçecek.. " " Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve (sonunda) yine O’na döneceğiz.” (2/Bakara,156) "


Mutfakta hafif bir kaynama sesi vardı, tencerenin kapağını kaldırdığımda burnuma yayılan o mis gibi koku. Bu koku annenin elleriyle hazırladığı incir reçeliydi, aslında sadece bir kahvaltılık değil yazın ortasında kalbinizi ısıtan, geçmişten bir parça taşıyan küçük bir mutluluk.


Bizim evde incir reçeli her zaman biraz özeldir. Çünkü her kavanozun içinde sadece meyve ve şeker yoktur biraz sabır, biraz sevgi, biraz da eski yaz sabahlarının huzuru vardır. Annem reçel yaparken mutfağın havası değişir. Tencereden yükselen o tatlı koku, sanki tüm evi sarıp sarmalar. Sonra bir sabırsızlık başlar hemen olsa da yesek derim ^_^



İncir reçeli yapmak aslında zor değil. Olgun incirler özenle soyulur, hafifçe şekerle buluşturulur ve yavaş yavaş kaynatılır. Arada bir limon suyu eklenir ki şekerin ağırlığı hafiflesin. Sonra o kavanozlar sırayla dizilir, kapaklar kapatılıp vakumlanmak için sıcak suya ters çevrilip bırakılır. Ve bilirsiniz ki bu kavanozlar sadece kışın sofraya tat katmak için değil, ruhunuza da iyi gelecek.


Bazı tatlar vardır, sadece damakta değil hafızada da kalır. İncir reçeli de onlardan biri. Bir dilim ekmek (sıcak pideyi hiçbir zaman değişmem), biraz kaymak ve üstüne bolca incir reçeli. İşte bütün gününüzü güzelleştirecek en sade mutluluk bu. Bu yazım da çok sevdiğim incir reçelinden bahsetmek istemiştim umarım keyifle okumuşsunuzdur bir sonra ki yazıda görüşmek dileğiyle esenlikler... :)


0
Paylaş


Günün yorgunluğu omuzlarıma çökmüştü ama içimde tarifsiz bir ihtiyaç, hüzün vardı. Susarak düşünmek, adım adım içime yürümek, o sorunu bulup yok etmek istedim. Telefonu sessize aldım. Kimseye haber vermeden evden çıktım. Sokaklar her zamanki gibi sessiz, her zamanki gibi kalabalık hissettirdi. Kulaklığımı taktım maksat arka plan da bir şeyler çalsındı.

Bazen yalnızlık çevrende kimse olmadığında değil, kimseyle aynı hisleri paylaşamadığında gelir ya…İşte o hâl vardı üzerimde. Yine kalabalığın için de yalnız kalmıştım. Hava serin, rüzgar hafifti. Gözüm bir pencereye takıldı, içerde bir masa, üstünde çaydanlık ve yanında diz çökmüş bir anne.

İçimde bir şey titredi. Ne çok şeyi gözden kaçırıyoruz gündüz telaşlarında. Oysa gece her şeyi yavaşlatıyor, büyütüyor.



Bugün yürürken dua ettim. İsmini anmaktan çekindiğim birini kalbimde yine yokladım.

“Rabbim, kalbimi temizle, yolumu berraklaştır, razı olacağın bir yolda yürüt” dedim.

Kimi zaman kalbimiz bile yönünü kaybediyor ama ne güzel ki her akşam yeni bir yön bulma imkânı sunuyor insana ya da ben öyle hissediyorum.


Her adımda geçmişin bir parçası döküldü üzerimden. Bazı hatalar, bazı pişmanlıklar. Unutmuyorsun, ama alışıyorsun. Kendini affetmeyi öğreniyorsun. Çünkü yol ancak affettikçe açılıyor.Herkes hata yapabilir ama marifet, bunun bir hata olduğunu fark edip kendine kızmadan ders almakta.


Sokağın sonunda bir banka oturdum. Başımı göğe kaldırdım. Ay oradaydı yıldızlar pek görünmüyordu. Bana değil belki ama. Ben kendime bakıyordum. Ve fark ettim ki, bu yürüyüş bedenimi değil, kalbimi yormuştu. Ama güzel bir yorgunluktu bu. Temiz, sessiz ve dolu. Eve döndüm.

Her şey aynıydı ama içimde bir şey artık eskisi gibi değildi.

Belki de sadece yürüyüş değildi bu.

Belki de ben, akşamla birlikte kendime doğru biraz daha yaklaşmıştım. Bugün hayallerim için birer birer adımlar attım umarım her şey güzel olur selametle ^_^


0
Paylaş


Hayatta hepimizin dönüp baktığında “keşke” dediği anları olur. Bazı seçimlerimiz, bazı insanlara verdiğimiz değer, bazen de görmezden geldiğimiz işaretler, ben bunu nasıl farketmemişim dediğim günleri de eklemesem olmaz. Bunların her biri aslında birer öğretmendir. Kalbimizi inciten şeyler bile, ileride nasıl biri olmamız gerektiğini, nasıl devam etmemizi fısıldar bize. Tabii bunları fark edebilmekte bir meziyettir.


Ama bir noktadan sonra artık şunu öğrenmeliyiz:

Hayat geçmişe takılıp kalmak için değil, farkındalıkla ileriye yürümek için. 


Zihnimizde taşıdığımız yükleri bırakmadan yeniye yer açamayız. Bir kapıyı kapatmadan yenisi açılmaz. Böyle bir hata yapıp yeni kapılar açar isek kapatmadığımız kapılar karşımıza tekrardan çıkacak demektir.

Bu yüzden kendimize dürüstçe şunu sormalıyız:

“Ben gerçekten yol almak istiyor muyum, yoksa sadece hatırlayıp üzülmeyi mi seviyorum? . ” İşte bu soru hayatımızın kritik dönüm noktalarından ilk adımı oluşturuyor.


Bazı yüzler silinmeli hafızamızdan, bazı duygular yıkanmalı içimizde. Çünkü biz artık o eski hâlimiz değiliz. Gelişmekte olan zamana ayak uydurmalı,
 akıp giden zamanı boşa harcamamalıyız.



Her yaşadığımız, her düşüşümüz bize bir şey öğretti.

Artık daha bilinçliyiz, daha seçiciyiz, daha sakiniz.

Ve en önemlisi: Artık hayal değil, hakikat istiyoruz.


Hayat, seni daha iyilerine hazırlarken sen hâlâ geçmişin gölgesinde yaşıyorsan;
 o geleceğe haksızlık ediyorsun.

Geçmişte ne yaşandıysa yaşandı. Kırıldın, inandın, kaybettin belki…

Ama unutma: Şimdi yeniden başlama zamanı.


Sana düşen tek şey, geçmişten aldığın derslerle daha güçlü bir sen olarak yola devam etmek. Yeni başlangıçlar için bazen o kağıtları buruşturup atmak gerekir üzerine tekrardan yazmaya çalışmak yıpratır. Yeni bir sayfa açıp yeniden bir rota oluşturmak hedefimizi, gayemizi belirlemek işimizi daha da kolaylaştıracaktır.

Unutma, farkındalıkla yürüyen insanın yolu, ne kendine ne de başkasına zarar vermez.

Ve bu da zaten huzurun ta kendisidir. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere esen kalınız :).


0
Paylaş

 
Geçtiğimiz aylarda yollarım Hatay’daki Titus Tünelleri’yle kesişti. Tarihin içinden geçen taş duvarlar arasında yürürken, zamanın biraz yavaşladığını hissettim. Her ne kadar restore edilse de yine de muazzam düşündürücü çalışmalar var idi her adımda binlerce yıl öncesinin gölgesi,
taşlara kazınmış gibiydi.

Ama bu yolculuğun en beklenmedik güzelliği, bir anda karşıma çıkan o eşsiz manzara oldu. Tünelin sonlarına doğru açılan bir açıklıkta, yukarıya doğru başımı kaldırdığımda hem denizi hem de dağları aynı anda görebileceğim bir açıyla karşılaştım. Deniz uzakta parlıyordu, rüzgâr yüzüme hafifçe çarparken, dağların sessizliği içimi dinlendirdi. O kadar güzeldi ki bir kahve içmek istedim manzarayla ama kahve yok idi şimdi fotoğrafa bakıyorum da subhanallah, elhamdülillah Rabbim ne kadar güzel yaratmış tertemiz havasına mı desem yoksa rüzgarın esintisine mi?.


Sessizlik, doğanın en güçlü diliydi orada. Ne kalabalık ne gürültü… Sadece kuş sesleri, yaprak hışırtıları ve uzaktan gelen hafif dalga uğultusu. O an hiçbir şey konuşmak istemedim,
sadece hissetmek ve izlemek oraya ulaşmak için ne kadar dar ve virajlı yollardan
 geçmem gerekse de buna değdi diyebilirm.


Güneş ışığı, ağaçların yaprakları arasından süzülüp taşlara yumuşak gölgeler düşürüyordu. Bir yanda tarihin görkemi, diğer yanda doğanın zarif dokunuşu. Sanırım bu yüzden Titus Tünelleri sadece bir tarihi eser değil, aynı zamanda bir ruh dinlendirme noktası gibi geldi bana.


Eğer yolunuz düşerse, sadece tünellere değil, etrafındaki doğaya da dikkat kesilin. Bazen en güzel kareler, planladıklarımızda değil; yol üstünde rast geldiklerimizde gizli oluyor. 🌊⛰

✨ “Güzel manzaralar bize Allah’ın lütfudur; görebilene bir ayet, hissedene bir huzur.”


0
Paylaş

Selamm size küçüklükten gelen tatlı bir sevdamdan bahsetmek istiyorum.
Bir aşk var ki, ne zaman nerede başladığını hatırlayamam  ama içime kök saldığını, kalbimin ritmini değiştirdiğini bilirim. O da Beşiktaş.
Çocukluğum da alınan ilk fomamı hatırlıyorumda siyah ve beyazın muhteşem uyumuyla birleşmiş çubuklu forma idi severek giyerdim :)


Siyahı hüzünse, beyazı umut idi

Her maç günü yüreğimde bir kıpırtı, her golde gözümde bir parıltı. Beşiktaş sadece bir takım değil, çocukluğumun hayali, gençliğimin tutkusu, bugünümün yoldaşı. Sokak aralarında oynarken ismini bağırdığım, formasını gururla taşıdığım bir sevda bu.


Üniversite okuyorken maç olduğunda özellikle derbilerde toplanıp izlerdik hatta fenerbahçeli arkadaşım ilk 45 dakika da 3 tane gol yedikleri için maçı izlemeyi bırakmıştı ikinci yarıda ise bizimkiler ise gol yemeye başlayınca çok farklı bir maç olmuştu o günü hala hatırlarım ^_^ 
Bazen bir galibiyette gökyüzü kadar genişler içim, bazen bir mağlubiyette dünya küçülür, ama hiç eksilmez içimdeki sevgi. Çünkü Beşiktaş, kazanmak ya da kaybetmek değil sadece. 
O fedakarlığın, inancın ve onurun adıdır.


Bu sevda hep bizimle.

İnönü’de yağmurla ıslanmış bir gece, Vodafone’da ışıklar altında yükselen bir tezahürat. Her anı her saniyesi yüreğimin kıymetlisidir.


Seninle ağladım, seninle güldüm,

Seninle büyüdüm Beşiktaş her zaman bir sevgiyle devam edecek. 
Kendinize iyi bakın a dostlar bir sonraki yayınımda görüşmek dileğiyle sağlıcakla...


0
Paylaş

Selam bugün size Yalın’dan sıcacık bir şarkı bırakıyorum: Ben Bilmem.

Bazen insan hislerini anlatmakta zorlanır, kelimeler yetmez… İşte böyle zamanlarda şarkılar devreye giriyor. Bu parça da dinlemekten keyif aldıklarım arasında yerini alıyor biraz duygusal gibi biraz da sakin bir müzik. Geçmişin en tatlı müziğiyle sizi baş başa bırakıyorum bir sonraki yayın da görüşmek dileğiyle esen kalın. Keyifli dinlemeler dilerim!”





0
Paylaş

Selam ^_^, bugün sizlere geçirdiğim güzel hafta sonundan bahsedeceğim. Bir pazar klasiği olan günlük rutinleri halledip gezemeye çıkma fikri vardı aklımda. Acaba sahile mi gitsem yoksa doğaya mı gitsem düşünceleri arasındayken işlerimi bitirip.

Hafta sonunun yavaş akan saatlerinde, kendimi doğanın şefkatli kucağına bıraktım. Şehirden, insanlardan, karmaşadan uzak.
 Sadece ben ve önümde usulca akan bir su. Küçük bir dere değil bu sadece, sanki içimdeki yorgunluğa derman olacak bir huzur nehri gibi. Şırıltısı, kulaklarımda değil, kalbimin tam ortasında yankılanıyor.


Yanına oturmuşum, toprağın serinliğini bedenimde hissediyorum. Arkamda ormanın gölgesi var. Çam ağaçları heybetli bir sessizlik içinde yükselmiş göğe. Aralarına karışmış farklı türde ağaçlar da var, kimi genç, kimi yaşlı… Ama hepsi bir arada, hiçbirinin kimseyi itmediği, rahatsız etmediği bir uyum içinde. Doğanın adaleti bu: sessiz ama adil, sade ama derin.


Kuşların sesleri sanki içimdeki sessizliğe eşlik ediyor. Bir kısımı uzaktan, bir kısımı yakınımda… Rüzgâr ara sıra dalların arasından geçiyor, saçlarımı okşayan bir dost eli gibi hafif, yumuşak.
Her şey o kadar sade ki burada; zaman yavaşlıyor sanki.


İleride bir ekskavatör iş makinesi görüyorum, hareketsiz. Belki birazdan çalışacak, belki de doğanın dengesini fazla bozmadan, bir yol geçirmeye çalışacaklar buradan. İçimden bir his, doğaya kıymamak için çabaladıklarını söylüyor. Umut ediyorum sadece, bu güzellik hiç bozulmasın diye çünkü doğa her zaman kendini kolay bir şekilde toparlayamıyor zaman alıyor.


Kafamı kaldırıp baktığımda çamların arasından süzülen gökyüzüyle göz göze geliyorum. Gökyüzü mavi ama sessiz; doğanın nefesi gibi, ağır ağır ve huzurlu bir o kadar da oksijen bakımından zengin.
Kendime sorarken buldum, en son ne zaman böyle durup sadece baktım ? Hatırlamıyorum bile.


İşte tam burada, bu manzarada, bu huzurda bir şeyler eksik değil.
Kendimi tamamlanmış hissediyorum. Belki de ihtiyacım olan tek şey biraz sessizlik, biraz yeşil ve biraz suyun sesiymiş. Belki de hayatın yorgunluğunu atmak için ne uzun tatiller, ne lüks kaçamaklar yapmak gerekmiyormuş. Bazen sadece bir akarsu kenarında oturmak yetiyormuş.


İçim huzurla dolu. Bu anı yazmak, belki bir fotoğrafla ölümsüzleştirmek istedim. Ama ne yazarsam yazayım, buradaki sessizliği, suyun o naif melodisini ve ağaçların kokusunu tam anlatabileceğimi sanmıyorum. Yine de denemeye değer di. Çünkü bu anı unutmamalıyım. O mükemmel olduğunu düşündüğüm manzarayı aşağıya bırakıyorum sizce de çok güzel değil mi ? cevaplarınızı yorumlar da bekliyor olacağım :) bir sonra ki yazımda görüşmek dileğiyle esenlikler.



0
Paylaş

Selam gönlü güzel insanlar bugün her bahar da karşımıza
çıkan gelincik ve yabani çiçeklerinden bahsetmek istiyorum.
Bahar, her zaman bir umut fısıldar insana. Kimi zaman bir serin rüzgarla, kimi zaman da toprağın bağrından kopup gelen zarif çiçeklerle. Bu hafta yürüdüğüm yolda, bir köşede kırmızı gelincikler, az ileride ise lila-mor tonlarında yabani çiçekler karşıma çıktı.
Göz alıcıydılar ama sadece gözümü değil, içimi de boyadılar sanki. Rüzgarın tatlı tatlı esmesiyle güneşin batışına veda edermişçesine ahenk ile dans ediyordu büyüleyici gibi bir an olduğunu söyleyebilirim :) .



Kırmızı gelincikler bana hep bir cesaret hissi verir. Gösterişli değildirler ama bulundukları her yerde varlıklarını zarafetle hissettirirler. Sessiz ama güçlü bir duruş gibi. Tıpkı kalabalıkların içinde kendi rengini kaybetmeyen insanlar gibi.


Lila-mor çiçekler ise daha başka… Onlarda huzur, dinginlik, hatta biraz içsel yolculuk saklı gibi. Sanki “acele etme, her şey zamanla olur” der gibi başlarını hafifçe rüzgara bırakmışlardı.



Bir çiçeğe bakarken hayatı düşünebileceğini, geçmişine gidip çocukluğundaki bahar kokularını duyabileceğini bilirdim ama bugün o kokular içime işledi. Belki de bu yüzden doğayı seviyorum; çünkü o, bize unuttuğumuz duyguları hatırlatıyor.

Biraz rüzgar, biraz toprak, biraz da çiçek. Ruhun dinlenmek için başka neye ihtiyacı var ki?



Bu yazıya eşlik eden fotoğraflar, bir bahar sabahında yüreğime dokunan çiçeklerden oluşuyor ve onları sizinle paylaştım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere esenlikler diliyorum. ^_^


0
Paylaş

 Selam güzel insanlar,

Son birkaç gündür fark ettim ki kulaklarım hep türkülerde…
Oysa eskiden bu kadar sık dinlemezdim. Belki içimde bir özlem var, belki zamansız bir hüzün, belki de sadece ruhumun bir duraklama noktasına ihtiyacı var…
 Türküler böyle zamanlarda yüreğe en güzel dokunan şeymiş meğer.
Bir kelimeyle boğazını düğümleyen, bir ezgiyle kalbine nefes aldıran bir şey…


Bazen düşünüyorum da:

Neden bazı şarkılar değil de, bazı türküler içimize daha derin işliyor ?

Sanırım onlar hikâye anlatıyor…

Ve bizim hikâyemizi. Kimi zaman yarım kalmış bir aşkı, kimi zaman bir annenin yüreğini, kimi zaman da göçü, ayrılığı, suskunluğu anlatır.

Bugünlerde beni en çok etkileyen, kendimi bulduğum hatta rahatlatan huzur bulduğum türkülerden birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum.

Belki sizin yüreğinize de dokunur:

  • Neşet Ertaş – Çiçekler Ekiliyor
    “Her kelimesi bir iç geçirme gibi… Bazen bir sevdayı değil de, bir ömrü anlatır gibi.”
  • Aşık Mahzuni – Dom Dom Kurşunu
    “Sözleri ağıt gibi, yüreğe saplanan bir sessizlik bırakıyor ardında.”
  • Firdevs Ertürk – Hacel Obası
    “Biraz duygusal birazda öğüt veren bir türkü gibi usul usul hem kalbe hemde akla dokunuyor.”
  • Ayfer Vardar – Yüce Dağ Başında Kar Boran Boran
    “Sözleri biraz ayrılık ve de hüzün verse de, ezgilerin o muhteşem uyumu adeta insanın içini rahatlatıyor diyebilirim.”



Bu türkülerin her birinde kendimden bir parça buluyorum. Bazen geçmişimle konuşuyorum, bazen sustuğum yerleri dillendiriyorum. İçimden geldiği gibi dinliyor, içimden geldiği gibi hissediyorum.


Belki de bu yüzden seviyorum türküyü… çünkü kelimeler değil, duygular konuşuyor.

Siz de son zamanlarda en çok hangi türküye tutuldunuz ? yorumlara ekleyebilirsiniz bir sonraki yazım da görüşmek dileğiyle kendinize iyi bakın selametle...

0
Paylaş

Selam arkadaşlar, Bugün size bir kış gününün içime işleyen huzurunu anlatmak istedim. Karlı bir sabah, camın ardından izlenen bir manzara… Bazen hayat durur, sadece bakmak ve hissetmek yeterli olur. İşte o anlardan biriydi, fotoğrafı çekerken zaman sanki durmuş gibiydi.

Böyle zamanlarda insan içini dinliyor, geçmişin izleriyle bugünün sessizliğini harmanlıyor.


Bugün koltuğun sağ tarafındayım. Arabanın içi sıcacık ama dışarısı karla örtülmüş…

Camın ardında bir hayat var; soğuk, mesafeli ama yine de güzel.

Aynaya bakınca kendimi değil, geçen zamanı görüyorum sanki.

Geçmişin yükünü, şimdinin sessizliğini ve geleceğin bilinmezliğini…


Kimi zaman her şey bulanık olur ya, tıpkı buğulu camlar gibi…

Ama sonra usulca silersin, içten bir nefesle…

Ve hayat devam eder.

Bugün belki yalnızım, ama eksik değilim.

Dışarısı kar, içim bahar…

Çünkü kabullenmek de bir tür ısınma şekli.




0
Paylaş
Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Bu Blogda Ara

Hakkımda

Fotoğrafım
Huzeyfe
Merhaba, ben Huzeyfe, 20 li yaşların ortasında. Doğayı keşfetmeyi, kitap okumayı, müzik dinlemeyi ve bisiklet sürmeyi çok severim. Boş zamanlarımda ise keyifli diziler izlemeyi tercih ederim. Giyimime özen gösterir, her zaman rahat ama şık olmayı tercih ederim. Bu blogda, hayatımın keyifli yönlerini paylaşıyor ve ilgi alanlarım etrafında gezinti yapıyorum. Umarım yazılarımda siz de kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz!
Profilimin tamamını görüntüle

Pinterest Köşesi

Kayıtlarım

  • ▼  2025 (17)
    • ▼  Ağustos 2025 (3)
      • İncir Reçeli – Bir Kavanoza Sığan Yaz Huzuru
      • Günün Sessiz Finali - Bir Akşam Yürüyüşünden Kalanlar
      • Geçmişe Değil, Geleceğe Adım At
    • ►  Temmuz 2025 (1)
    • ►  Nisan 2025 (8)
    • ►  Şubat 2025 (3)
    • ►  Ocak 2025 (2)
  • ►  2024 (9)
    • ►  Kasım 2024 (1)
    • ►  Eylül 2024 (1)
    • ►  Temmuz 2024 (1)
    • ►  Mayıs 2024 (2)
    • ►  Nisan 2024 (2)
    • ►  Mart 2024 (2)
  • ►  2023 (26)
    • ►  Kasım 2023 (2)
    • ►  Eylül 2023 (1)
    • ►  Temmuz 2023 (5)
    • ►  Haziran 2023 (8)
    • ►  Mayıs 2023 (4)
    • ►  Nisan 2023 (6)
  • ►  2022 (10)
    • ►  Aralık 2022 (1)
    • ►  Kasım 2022 (2)
    • ►  Ekim 2022 (1)
    • ►  Ağustos 2022 (4)
    • ►  Nisan 2022 (1)
    • ►  Şubat 2022 (1)
  • ►  2021 (5)
    • ►  Ağustos 2021 (2)
    • ►  Temmuz 2021 (1)
    • ►  Nisan 2021 (2)
  • ►  2020 (4)
    • ►  Aralık 2020 (1)
    • ►  Mayıs 2020 (1)
    • ►  Nisan 2020 (1)
    • ►  Şubat 2020 (1)

P&R İletişim

Huzeyfeart@icloud.com

UYARI

UYARI

Kimler geldi kimler geçti ^_^

İzleyiciler

Popüler Yayınlarım

  • Beşiktaş Sevdam mı desem yoksa BeşiktAşk mı :D
    Selamm size küçüklükten gelen tatlı bir sevdamdan bahsetmek istiyorum. Bir aşk var ki, ne zaman nerede başladığını hatırlayamam  ama içime k...
  • Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası (cso) - Yazılarım
    Selamm arkadaşlar ^_^  Bugün size cso yani cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası konserine gittiğim günü anlatacağım bir o kadar jazz dan uzak...
  • Yalın'dan sıcacık bir şarkı
    Selam bugün size Yalın’dan sıcacık bir şarkı bırakıyorum: Ben Bilmem. Bazen insan hislerini anlatmakta zorlanır, kelimeler yetmez… İşte böy...
  • Sessizliğin İçindeki Şırıltı - Manzaram :)
    Selam ^_^, bugün sizlere geçirdiğim güzel hafta sonundan bahsedeceğim. Bir pazar klasiği olan günlük rutinleri halledip gezemeye çıkma fikri...
  • Gelincik Rüzgarı ve Lilanın Sessizliği - çiçeklerim
    Selam gönlü güzel insanlar bugün her bahar da karşımıza çıkan gelincik ve yabani çiçeklerinden bahsetmek istiyorum. Bahar, her zaman bir umu...
  • Türküler Neden İçimize Dokunur? - Müziklerim
      Selam güzel insanlar, Son birkaç gündür fark ettim ki kulaklarım hep türkülerde… Oysa eskiden bu kadar sık dinlemezdim. Belki içimde bir ...
Keyifli Okumalar dilerim...

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Hakkımda - İletişim P&R
Tüm Hakları saklıdır Huzeyfe 2021™®© . Blogger tarafından desteklenmektedir.

Popüler yayınlarım...

  • Beşiktaş Sevdam mı desem yoksa BeşiktAşk mı :D
    Selamm size küçüklükten gelen tatlı bir sevdamdan bahsetmek istiyorum. Bir aşk var ki, ne zaman nerede başladığını hatırlayamam  ama içime k...
  • Yalın'dan sıcacık bir şarkı
    Selam bugün size Yalın’dan sıcacık bir şarkı bırakıyorum: Ben Bilmem. Bazen insan hislerini anlatmakta zorlanır, kelimeler yetmez… İşte böy...
  • Titus Tünelleri’nde Rüzgârın ve Sessizliğin İzinde
      Geçtiğimiz aylarda yollarım Hatay’daki Titus Tünelleri’yle kesişti. Tarihin içinden geçen taş duvarlar arasında yürürken, zamanın biraz ya...
  • İncir Reçeli – Bir Kavanoza Sığan Yaz Huzuru
    Mutfakta hafif bir kaynama sesi vardı, tencerenin kapağını kaldırdığımda burnuma yayılan o mis gibi koku. Bu koku annenin elleriyle hazırla...

Öne Çıkan Yayın ;)

İncir Reçeli – Bir Kavanoza Sığan Yaz Huzuru

Copyright © 2024 Tüm hakları saklıdır. Huzeyfe | Gizlilik Politikası | Hakkımda - İletişim PR

Created By Huzeyfe